Gökçeada: Mutluluğun diğer adı

Gökçeada... Türkiye'nin en büyük adası... Ülke sınırlarında güneşin en son battığı yer... Şarabın, zeytinin mekanı... Sakın başka adalarla karıştırmayın Gökçeada'yı. Havasından mıdır suyundan mıdır bilmem diğerlerinden çok farklı. Adım attığınız andan itibaren içinizi huzur kaplıyor. Adanın her yerinde serbestçe dolaşan keçi ve koyunları, yüz yıllık zeytin ağaçları, tertemiz koyları insana oradan hiç ayrılmama isteği veriyor. Geç saatte ulaştığımız adada ilk durağımız Zeytinliköy'deki Son Vapur oldu. Eski bir Rum evinin bahçesine kurulmuş olan bu restoranda buharda oğlak, imroz köftesi, ada sucuğu, makarna ve yanına ada şarabı eşlik ediliyor. Adadan topladıkları karadutlarla yaptıkları şurup ve dondurma ise muhteşem. 



Çadır alanımız Aydıncık Plajı'ndaki Şen Camping'ti. Bir kamp yeri için oldukça temiz tuvalet ve duş imkanına sahip olan bu kampta restoran da var. Çadırımızı kumların üzerine kurmayı tercih ettik. Birçok Balkan ülkesinden gelen sörf meraklılarıyla dolu Aydıncık Plajı. Plajın diğer ucunda ise Gökçeada Sörf Eğitim Merkezi ve Oteli bulunuyor. İsterseniz izleyin isterseniz siz de ders alın. Oldukça eğlenceli. Ama her şeye rağmen özellikle İstanbul'dan gidenler için oldukça tenha denebilir.




Gökçeada'ya gidip de Tepeköy Çınaraltı'na uğramamak olmaz. Mutlaka güneşi bir kez de oradan batırın. Semadirek Adası ile birlikte yeşil ve mavi muhteşem bir manzara yaratıyorlar.


Gökçeada bir organik tarım cenneti. Zeytinyağı, süt, et ne bulursanız alın. Türkiye'nin tek organik süt ürünleri markası Gökçeada'da (Elta-Ada). Rum köylerinde bulabileceğiniz katkısız ev şarabından mutlaka için. Sakızlı muhallebi, efibadem, dibek kahvesini denemeden adadan ayrılmayın. Eğer birazcık tırmanabilecek durumdaysanız Kaleköy'deki kaleyi mutlaka görün.


Küçük bir bilgi daha, Polonya'nın Lidzbark Warminski kentinde 23 - 26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılan 2011 Sakin Şehirler Genel Kurulu'nda Gökçeada CittaSlow uluslararası ağına dahil oldu ve dünyanın ilk CittaSlow adası ilan edildi.

31 Temmuz 2010 sabahı yolculuk hazırlığımız başladı. Motorla ilk uzun seyahatimi yapacağım için oldukça heyecanlıydım:) Her türlü uğraş inanılmaz zevkliydi.

En zor parkurları seçtik...
Uzuuun ve tozlu...:))
Susadık...
Harika manzaralarla karşılaştık...
Günebakan tarlalarından geçtik... 
Yel değirmenleri ardından güneşin batışını izledik...
Şehitlik yolunda gördüğümüz kaplumbağayı sevdik...))
Veeee muhteşem kamp yerimize ulaştık:))
Çadırımızı kurup tatilin keyfini çıkarmaya başladık...
Ve ne yazık ki bir haftalık bu muhteşem gezinin sonuna geldik...
Ama tekrar ve tekrar geri dönmek üzere;)


Veee ertesi yaz geri döndük bu sefer 3 çadır olarak:)) 2-8 Temmuz 2011




Zeytinliköy Son Vapur'da akşam yemeği 

Bağlar...






600 yıllık çınar ağacı altı...
Barba Yorgo
 Bir çadır Erman'a bir çadır da Arlet ve Melkon'a...:)



Bekle bizi Gökçeada diyerek bu yıl da adadan büyük bir huzurla ayrıldık...
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder